Aaa Bak Kuş Geçiyor

 


Ne zaman baskıcı bir yönetim şekliyle karşılaşsak, ne zaman yaşadığımız dünyanın bir distopyaya evrildiğini düşünsek herkesin aklına gelen, alıntılar yaptığı, "geleceği görmüş" dediği bir tek eser var: 1984. Hatta geçtiğimiz aylarda ünlü ekonomist Özgür Demirtaş, yaşanan bir olay sonrası sadece kitabın yazarı olan George Orwell'in adını yazıp bunu tweet attı. Distopya kelimesini bilmeyen, kitabı bırakın okumayı eline bile almamış birçok insan sürekli "yaaa bak işte 1984'e benzemeye başlıyoruz" diyor sürekli. Öyle bir dünyada yaşamaktan korkuyor herkes. Tek distopik düzen o değil ama sürekli aynı örnek verilince herkes ona bakıyor.

İnsanlara bir şeyi yapmalarını söylediğinizde bunu iş olarak görür, üstlerinde baskı hisseder, hatta aksini yapmaya eğimli olurlar. Fakat kendilerinin zaten bunu yapmak istediğini onlara düşündürürseniz bırakın onu bir iş olarak görmelerini ya da üstlerinde baskı hissetmelerini, o işi seve seve ve mutlu bir şekilde yaparlar. Zaman içinde öyle kabullenirler ve benimserler ki, ellerinden onu almaya kalktığınızda tepki gösterirler. Ve eskiden aslında neye benzediğini bilmedikleri, sadece duydukları, yönetimlerden tiksinerek bahsederler.

Bu şekilde yaşamaya alışmış, hatta bu düzenle büyümüş milyonlarınız olduğunu düşünün. Bırakın isyan çıkarmayı, çıkacak isyanı siz hiçbir şey yapmadan, kişisel bir hakaret olarak algılayıp, bastıracak halkınız var elinizde. Onlara verdiğiniz işlerden de, onları doğumlarından önce yerleştirdiğiniz sosyal sınıflardan da o kadar memnunlar ki diğer sınıflarda olmayı asla istemiyorlar. Yönetici pozisyonunda çalışanlar işçilere iğrenerek bakarken, çalışanlar da yöneticilere acıyarak bakıyor. Çünkü işçiler alt sınıf ve kimse onlar gibi olmak istemez. Yöneticiler ise çok zor ve büyük dertlerle uğraşıyorlar, geceleri gündüzleri belli değil. Yazık onlara.

Herkes sahip olduklarından öylesine memnun ki sürekli mutluluk hapı almışcasına mutlular. Asla daha fazlasını istemiyorlar. Koca bir ineği yemiş hareketsiz yatan, soda uzatılsa "ona bile yerim yok" diyecek koca bir boğa yılanı gibiler. Fazlasını isteyecek biri olursa doyumsuzlukla, hainlikle suçlayacaklar.

Her çocuğu doğduğu andan itibaren politikalarınızla büyüttüğünüzü düşünün. Nazi Almanyası'nda baskıyla denenen ama işe yaramayan bir yöntemdi. Çocukların öğretilere sadık bir şekilde büyümesini ve yanlış gördüğü şeylerin aslında sizin yanlışlarınız olmasını istersiniz değil mi? Ders kitaplarıyla, çizgi filmlerle, hikayelerle sürekli onlara politikanızı aşılayabilirsiniz mesela.

Bütün bu anlattıklarım korkunç ve sinsice bir yönetim anlayışı. Cesur Yeni Dünya isimli romanda insanlık böyle bir yönetim tarzıyla yönetiliyor. Korkunç değil mi? Kimse yaşamak istemez böyle bir dünyada. Ama emin olun o insanlar o dünyada yaşamaktan çok mutlular. Çünkü içine doğdukları dünya o. Ve hiçbir zaman hayatlarına dışarıdan bakmadıkları için tam olarak ne yaşadıklarını fark edemiyorlar.

Peki siz hayatınıza hiç dışarıdan baktınız mı? Az önce okuduğunuz cümleleri tekrar düşünün. Ne kadarı şu anda yaşadığımız dünyayla örtüşüyor? Samimi olun. Kitaptaki karakterlere de gerçeği göstermeye kalktığımızda bize "saçmalama" diyip başlarından kovarlardı. Ama düşünün. İçinde yaşadığımız dünya 1984 gibi baskıyı açık açık yapan mı, yoksa özgür olduğumuzu düşündürürken kendi koyduğu kurallar içinde yaşatan bir Cesur Yeni Dünya mı? Bence biraz uzanın ve gözlerinizi kapatıp bunu düşünün. Kapatın gözlerinizi çünkü kapatmazsanız alçaklığına alışık olduğunuz tavan, birden canınızı sıkmaya başlayabilir.

Yorumlar