Düşüncelerimi Duyabiliyorum


    Bir yer hayal edin. O kadar sessiz ki kanınızın akışını bile duyabiliyorsunuz. Onu geçtim düşüncelerinizi bile duyabilirsiniz. Nasıl mı? Anlatayım.

    Öyle bir oda var. Gerçekten yapılmış yani. Çok hassas ses aygıtlarını test etmek için Microsoft inşa etmiş. İçerideki gürültü seviyesi -20.4 desibel. Havadaki moleküllerin çarpışması bile -24 desibellik bir gürültü oluşturuyor. Sessizliği siz hayal edin. Bazı derneklerle yapılan deneylerle insanların içeride sesler duyduğunu göstermiş. Hem de doğadan sesler. Şelale, kuş cıvıltısı gibi. Beyin hareketlerinden de yalan söylemedikleri, gerçekten sesler duydukları anlaşılmış. Peki bu kadar sessiz bir ortamda, hiç olmayan sesleri nasıl duymuşlar?


    Bulunduğunuz en sessiz yer neresiydi? Muhtemelen bir kütüphane ya da sınav salonu. Ama orada bile ayağıyla hafif hafif ritim tutanlar, sayfa değiştirenler, yazı yazanlar, hırıltılı nefes alanlar yüzünden epey ses duyarsınız. Bir şekilde kulağınız sayesinde beyninize bir uyartı gider. Doğduğunuz andan itibaren gelmesine alışık olduğumuz bir uyartı birden hiç gelmezse ne olur? Beynimiz sanki bir problem var gibi düşünür. Bu yüzden kendi kendine uyartı gönderir. Sanki biz duyuyormuşuz gibi, etrafımızda olmayan sesleri bize dinletir. Yani sadece düşüncelerimizle oluşan sesleri, dışarıdan geliyormuşçasına duyarız. Kendi kendimize yalan söyleyerek "hiç sıkıntı yok, her şey normal" diyoruz. Aslında zaten bir problem yokken, olan bir durumu (ya da olmayan) problem olarak algıladığımız için kendimize yalan söylüyoruz. Halbuki Demirel gibi "problemleri problem etmezsek ortada problem kalmaz" diyebilsek ne güzel sessizliğin tadını çıkarırız. İnsanlık olarak çok gelişmiş muazzam canlılar olduğumuzu düşünürüz. Ama sessizlikten bile beynimizin ücra köşelerinde korkuyoruz. O kadar ki kendi kendimize sesler düşünüyoruz. Sonra da kendimizi diğer canlılardan üstün sayıyoruz. Işığın yokluğundan, sesin yokluğundan, başka birinin yokluğundan o kadar korkuyoruz ki korkudan ölecek gibi oluyoruz. Tüm bunları hiç umarsamayacak nice canlıları da zevk için, sabun yapmak için, çanta yapmak için onun için bunun için öldürüyoruz. Sanki biz yaşamayı çok hak ediyormuşuz gibi onların hayatına son veriyoruz. Halbuki tek yapmamız gereken oturup doğayı dinlemek. Beynimizin sessizlikle başbaşa kaldığında yaptığı gibi. Kuşları, akarsuları, rüzgarı dinlemek. Doğanın bir parçası olduğumuzu, ondan başka sığınacak limanımızın olmadığını anlamak. Çünkü kulaklarımızı ne kadar tıkarsak tıkayalım yine de onları duyacağız. Duymalıyız.

Yorumlar