Ne Düşündüğümü Biliyor Musun?



Ne düşündüğümü bilebilir misiniz? Peki bir başkasının? Bugün birçok kişiyle konuştunuz karşılaştınız. Size söylediklerinin ötesinde akıllarından neler geçiyordu acaba? Bilmiyorsunuz değil mi? Peki bilmek ister miydiniz? Elbette isterdiniz. Kim istemez ki. Ama öyle tek taraflı olmaz o iş. Whatsappta son görülme kapatma/açma gibi bu. Siz bilecekseniz karşınızdaki de bilecek. Peki bunun yakında gerçekleşebileceğini söylesem ne dersiniz?

Yapılan bir araştırmaya göre düşündüğümüz şeyler boğazımızdaki kaslarda mikro hareketlere sebep oluyor. Yani vücudumuz biz dile getirmesek de düşündüğümüz şeyleri bir şekilde belli ediyor. Madem böyle bir şey var insanların ne düşündüğü de öğrenilir diyen FBI elbette bununla ilgili çalışmalara başlamış. Neyse işin o tarafını geçelim. "Böyle bir güç kötülerin eline geçerse bu sonumuz olur" diyen fantastik film bilgesi gibi durmak istemiyorum.

Olur da bir gün böyle bir alet günlük hayatımızın bir parçası olursa olabilecekleri hayal edin. Karşımızdakinin düşüncesini direkt olarak beynimizde ses olarak algıladığımızı düşünün. İstediğimiz kişiyi duyar istemediğimizi duymayız. İnsan gürültüsünden kurtulmuş oluruz. Ne kadar güzel değil mi? Hep filmlerde gördüğümüz telepatiyle iletişim kurmayı herkes rahat rahat başarabilir. Peki onları nasıl sesler olarak duyacağız? Her tanıştığımız kişiye sistem yeni bir ses tonu mu atayacak? Öyle olursa yaşımız ilerledikçe sesimizin değişmesi diye bir şey olmayacak. Hatta torunlarımız hiçbir zaman anlamlı sesler çıkartmadığı için gelişmiş bir sese dahi sahip olmayacaklar. Yalnızca bebekliklerinde iç güdüsel sesler çıkaracaklar, dertlerini sesle anlatmaya çalışacaklar. Ama sonra fark edecekler ki düşündükleri şeyleri biz zaten anlıyoruz. O andan itibaren ses çıkartmak, konuşmak onlar için gereksiz bir eylem olacak.

Geçtiğimiz günlerde yıllardır görüşemediğim ama hala daha çok sevdiğim bir arkadaşımla görüştüm. İlk dikkatimi çeken şeylerden biri ses tonundaki değişimdi. Ona göre de benim sesim değişmişti elbette. Fakat böyle bir teknolojinin varlığı bırakın ses tonunun değişmesini, söylediğim gibi kendimize ait bir ses tonuna sahip olmamıza engel dahi olabilir. Haliyle artık güzel sesli bir şarkıcıyı dinleyemeyeceğiz. İş yaparken kendi kendimize şarkı söyleyemeyeceğiz. Sevdiğimize güzel sözler söyleyeceğiz fakat o dijital bir ses duyacak. Bebeğimiz bize nasıl seslenmesi gerektiğini öğrendiği andan itibaren "hmm evet babam senmişsin... Baba ne demek tam olarak bilmiyorum onu da öğreneceğim bakalım" tarzı şeyler söyleyecek. O küçük ağzını açıp bab-ba demeyecek. İnsanların elinden onu da alacağız.

15. Yüzyılın başlarında çinliler güneş gözlüğünü icat etmişler. Amaç gözlerini güneşten korumak ya da gözlerindeki sorunları belli etmemek değilmiş. "Gözler kalbin aynasıdır" sözünden yola çıkarak (o sözü duyduklarını sanmıyorum ama onlarda da vardır öyle bir söz) duygularımızı insanlardan gizlemeye karar vermişler. "Onları görmezlerse ne düşündüğümü, ne hissettiğimi tam olarak bilemezler" diye düşünmüşler. Günümüzde de cenazelerde bu amaçla kullanılıyorlar. O görevini hala yerine getirebiliyor. Fakat o zamanlar daha çok mahkemelerde kullanılıyormuş. Geçen altı yüzyılda değişen koşullara bakar mısınız? Düşüncelerimizi kimse bilmesin diye gözlüğü icat edişimizden altı yüzyıl sonra başkalarının düşüncelerinin en ufak kırıntısını bile o istemediği halde bile biliyoruz. Düşünsün yeter. Ve bu bizi insan olmaktan uzaklaştırıyor. "Robotların hakim olduğu bir dünyada onlardan daha iyi olabilmek için çocuklarımıza sanatı öğretmeliyiz" diyor alibaba'nın kurucularından Jack Ma. Sanatçı olabilmek için özgür bir insan olmak gerekir. Fakat her geçen gün o noktadan gitgide uzaklaşıyoruz.

Özgürlük alanımız gitgide daralıyor. Yüz tanıma sistemleri, kas okuma cihazları... Sıradaki ne? Tam olarak gittiğimiz nokta neresi? Evet görünürde bir "Big Brother" yok ama hepimiz her an gözetimdeyiz. Kameralarla, gpslerle, telefonumuzdan giden sinyallerle, sosyal medyayla her an kontrol altındayız. Unutmamalıyız ki ideal bir distopya 1984'teki gibi her an gözlendiğimizin ve baskı altında olduğumuzun farkında olduğumuz büyük bir dünyada değil, mutlu ve özgür olduğumuzu düşündüğümüz altın kafeslerde bizleri bekliyor.

Yorumlar