İz Bırakmadan

 


    Sahilde yeni bir gün. Bu kadar erken dışarı çıkmayalı uzun zaman olmuştu. Daha ne güneş doğdu ne de kuşlar ötmeye başladı. Ruhumu dinlendiren hoş bir sessizlik var her tarafta. Sonsuza dek uzanırcasına sıralanmış bankların üstünde ise hafif bir nem... Birkaçının altında sokak hayvanları var.Sırf cins değiller diye sokakta yaşamaya mahkum olanlar. Dallardaki kuşlar ise her an uçabilecekmiş gibi tetikte ama aynı zamanda kessen kıpırdamayacakmış gibi durgun. Denizse neşeli. Dalgalar beni ıslatmaya yemin etmişçesine şiddetli vuruyor kayalara. Amacına da ulaşıyor. Eksik olmasın. Ve işte... Yolun karşısındaki fırının ışıkları yanıyor. Usta çalışmaya başlamış. Etraftaki tek hayat belirtisi o. Gün doğumu yaklaştıkça sönen yıldızlar da terk etmiş adeta gökyüzünü. Ay da eskisi gibi parlak değil sanki. Sadece saat dokuza kadar yanan tasarruflu sokak lambaları aydınlatıyor önümü. Rüzgarda inceden inceye şiddetlenmeye başladı. Ne kadar kapatmaya çalışsam da ceketimin kenarından bir yer bulup üşütüyor beni. Denize de bir yandan yardım etmiyor değil. Neyse. Güneş çıksa da azcık ısınsam diye düşünüyorum ama ondan da pek bir fayda gelmeyecek gibi. O kadar uzaktan bunca zaman yine iyi ısıttı. Sağ olsun. Bu soğukta yürümek dizlerime pek de iyi gelmedi açıkçası. Hafif hafif ağrımaya başladılar. Göz kapaklarımda ağırlaşmaya başladı hepten. Son bir yürüyeyim şurada demiştim halbuki. Bedenim bunu bile bana çok gördü ya ne diyeyim. En azından geri döneyim. Saçma da olsa benim olan tek şeye bir veda edeyim diyorum. Adımlarım hızlı ama alabildiğine kararsız. Her an düşecek gibiyim. İşte orada. Geçen kış bir kenarda terk edilmiş olarak bulduğum kedim. Ona yaptığım kutunun içinde öylece uyuyor. Bulduğumda öylesine çaresizdi ki... Artık bana ihtiyacı kalmadı, geri kalan herkes gibi. Belki de bu yüzden gidişim daha kolay olacak. Eskiden bir sakallı vardı diye hatırlayacak mı beni bilmiyorum. Umarım hatırlamaz. Son bir kez bakayım. İşte orada. Aylar öncesinde arkadaşlarla verdiğimiz bir partiden kalma LSD. O gün kullanmamıştık, cebime atmıştım. Bugün kullanacağımı nereden bilebilirdim ki. Dalgalar yine hissettirmeye başladı kendini. "Tamam geliyorum be" diye bağırmak geldi içimden. Ama öylesine canım istemedi ki. Benden geriye o ses bile kalsın istemedim. Kayalıkların üstündeyim. Ne rüzgarı önemsiyorum ne de dalgaları. Ceketimin cebinden LSDyi çıkarttım. Şöyle bir baktım. En az on kişinin kafasını güzel yapabilecek miktardaydı. İşte bu yüzden şuanda elimde tutuyordum ya... İşte etkisini göstermeye başladı. Vay be dünya bu kadar güzelmiymiş? Böyle olduğunu bilsem belki de gitmezdim. Belki de bu yüzden gidiyordum. Belki de bu yüzden insanlar beni bir leke gibi görüyorlardı. Suçlayamam onları. Haklılar. Peki kim miyim ben? Aslında tanıyorsunuz. Belki kavga ettiğiniz alt kat komşunuzum ya da az önce telefonu yüzüne kapattığınız adam... Belki de aylar önce "küçülüyoruz" diyerek kovduğunuz adamım. Kim olursam olayım. Artık bir önemi yok. Çünkü şu an kayalıkların üzerinde yatıyorum ve kafamdan kanlar akıyor. Yüzümde saçma bir gülümseme gözlerimde boş bir anlamsızlık... Ha oyum ha bu. Hiçbir önemi yok ikimiz için de. Ve bu yüzden belki de ben senim. Hayır mı? Ben de öyle düşünüyordum.

Yorumlar