Yeni uyanmıştı. Demir parmaklıklardan içeriye süzülen birkaç
ışık hüzmesi gözlerini kamaştırmaya yetmişti. Kısa sürede alıştı gözleri az da
olsa gelen bu ışığa. Yeni uyanmanın verdiği sersemlik çoktan üzerinden gitmiş,
düşünceli bir şekilde ışığa bakıyordu. O halde ne kadar durduğunu bilmiyordu,
önemi de yoktu geçen zamanın, ne de olsa yapacak hiçbir şeyi yoktu bomboş
karanlık bu odada.
Hayatı aslında gayet güzel gidiyordu Kevin’in. Isabel’i çok
seviyordu, Isabel de onu. Kasaba halkından saklıyorlardı bu aşklarını, daha çok
gençlerdi çünkü. Bu büyük aşklarını yalnızca en yakın dostu Chris biliyordu,
çocukluğundan beri en yakın dostu olan Chris. Kevin büyüdüğünde sabahtan akşama
kadar tarlalarda çalışmak istemiyordu. Bu yüzden gizli gizli simya ve tıp
dersleri alıyordu. Gizli gizli alıyordu bu dersleri çünkü kilise tüm bilim dallarını
yasaklamış, araştırma ve sorgulamayı suç kabul etmişti.
Bir gün annesi ve babası, rahatsızlanan büyükannesinin evine
gitmişlerdi. Evin tek çocuğu olduğu için evde ondan başkası yoktu. Gecenin bir
yarısı canı sıkılmış, kafasını dağıtmak için yeni formüller türetmeye
çalışmıştı. Bir sıvı alıyor diğerine döküyor, onu alıyor bir başkasının içine
döküyordu. Birden kapının hiddetle çalındığını duydu. Hemen ardından zaten çok
da sağlam olmayan kapı kırıldı. Gelen muhafızlardı. Ne olduğunu anlayamadan
kendini yüzüstü yerde yatarken buldu Kevin. Yaka paça götürüldü. Günlerce
zindanda tutuldu, aç kaldı, susuz bırakıldı. Tüm bunların neden olduğunu bile
bilmiyordu, ta ki en yakın dostu Chris’ten o mektup gelene kadar:
“Kadim
dostum Kevin. Tüm bu yaşadıklarından sorumlu olan kişi benim. Gizli gizli
dersler aldığını ben ihbar ettim. Peki bunu neden yaptın diye soracaksın
elbette. Bunu itiraf etmek çok zor sevgili dostum ama Isabel’e deliler gibi
aşığım ve ona ulaşmak için ne yapmam gerekirse yapabilirim. Gözüm ondan
başkasını görmez oldu sevgili dostum. Onunla arama giren tüm engelleri
kaldırmam gerekiyordu. Bu yaptığımdan dolayı sana ne kadar özür dilesem de beni
affetmeyeceğine eminim. Dostun Chris.”
Bu satırları okuduktan sonra beyninden vurulmuşa dönen Kevin
ne yapacağını ne düşüneceğini bilemez hale geldi. En yakın dostu onu ihbar
etmiş daha da kötüsü bunu Isabel’e olan aşkından yapmıştı. Saatlerce sessizce
oturdu, bir süre sonra uykuya daldı, sağ elinde dostu Chris’ten gelen mektup,
sol elinde çok sevdiği Isabel’in ona verdiği ölene kadar takacağına söz verdiği
kolye.
O, ışık hüzmesine öylece dalıp gitmişken bir elinde mektup
bir elinde kolyeyle, dışarıda tüm kasaba halkı toplanmış, darağacı kurulmuştu.
Biliyordu başına geleceği, yaptığı kiliseye göre suçtu ve idam edilmesi
gerekiyordu. Bu yaptıklarına büyücülük ve halkı kandırmak deniyordu, hâlbuki
tek istediği aşığı olduğu tıp ve simyayla uğraşmaktı. Ne büyü yapmak istiyor ne
de insanları kandırmak istiyordu.
Birkaç dakika sonra içeriye muhafızlar girdi. Zindanın pis ve
rutubet kokan havası neredeyse muhafızları bayıltacaktı. Kevin ise günler önce
alışmıştı bu kokuya. Kollarından tutup kaldırdılar. Duvara bağlı olan
zincirlerini çözdüler. Ayaklarında prangalar, ellerinde zincirler vardı.
Günlerdir aç olduğu için hiç hali de kalmamıştı Kevin’in. O pis odadan
çıktıktan sonra biraz daha temiz olan havayla tanışmanın tadını çıkardı.
Yürüyemiyor fakat son yürüyüşünü de kendisi yapmak istiyordu. Zeminden tavana
kadar taşlarla döşeli olan koridor hiç bitmeyecek gibi geliyordu. Bir süre
sonra sağa döndüler ve birkaç metre sonra gün ışığına kavuştular. Gözleri aşırı
derecede acımıştı bu aydınlık yüzünden. Etrafına bakmak istiyor fakat hiçbir
şey göremiyordu. Birkaç dakika sonra etrafındakileri seçmeye başladığında tüm
kasaba halkının orada olduğunu gördü. Kalabalığın arasında ince bir koridor
oluşmuştu. Koridorun öbür ucunda ise onu Isabel’den ayıracak olan ip bir
tahtaya asılmıştı. Tüm kasaba Kevin’i tanır ve çok severdi. Hiç kimse böyle bir
şey yapabileceğini aklından bile geçirmezdi. “Yapsa bile kötü bir niyeti olmaz
onun” derlerdi. Fakat şu an o çok sevdikleri Kevin büyücü sıfatıyla darağacına
yürüyordu. Tüm kalabalık ona bakıyordu, kimi acıyan gözlerle, kimi sevgi kimi
öfke dolu gözlerle ona bakıyordu. Kalabalığın en önünde anne ve babasını
görmüştü. Ağlamaktan bitap düşmüşler, ayakta dahi duramıyorlardı. Biraz arka
sıralarda dostu Chris’i gördü, gözünden akan yaşlara engel olmak istiyordu
fakat olamıyordu. İçinde tam bir duygu seli vardı Chris’in. Gözlerinden akan
yaşlarla birlikte acısı da akıp gitmeye başlamıştı. Chris’in hemen yanında,
Isabel’in bakmaya doyamadığı o güzel yüzünü gördü. Bıraksalar koşup boynuna
sarılacak saatlerce ağlayacaktı. Fakat yapamıyordu. Bir büyücüyü sevdiği için
idam edilebilir, ailesi çevredekiler tarafından dışlanabilirdi. Bunu onlara
yapmak zor geliyordu ona. Son kez göz göze geliyorlardı, ellerinde olsa zamanı durduracaklardı,
fakat ellerinden tek gelen o anı doyasıya yaşayabilmekti. Isabel’in gözlerinden
aldığı güç ile yere daha sağlam basmaya başlamıştı Kevin.
Sonunda
gelmişti darağacına. Ayağı basamaklara çarptığında fark etti bunu. Kafasını
kaldırdı şöyle bir baktı asılı duran ipe, sonra Isabel’e döndü. Vakit gelmişti.
Basamakları tek tek çıktı. İp boynuna geçirildikten sonra cellat kendisinden
son isteğini sordu. Isabel’e baktı, ona sarılamayacağını biliyordu bakmakla
yetindi yalnızca. Kafasını sağa sola salladı isteğinin olmadığı belirtmek için.
Son sözlerini söylemek için yutkundu. Halsiz olmasına rağmen bağırmaya çalıştı.
“Buradan
baktığımda ailemi, yıllarımı birlikte geçirdiğim komşularımı, dostlarımı ve çok
sevdiğim insanları görüyorum. Kiminiz inanıyor bunu yaptığıma kiminiz
inanmıyor, kiminiz neden burada olduğumu bile bilmiyor belki de, kiminiz ise
zaten buna sebep olanlar arasında. Buradan baktığımda hayatımda tanıdığım tüm
insanların gerçek yüzünü görüyorum. Ne acı ki tüm bunları şu anda
görebiliyorum. Kimin ne için neler yapabileceğini, kimin ne yapmayacağını daha
iyi görüyorum. Ve gerçek aşkı, bir insanın sevdiği bir insan için neler
yapabileceğini şu anda burada görüyorum.
Kaldırın kafalarınızı ey dostlarım, kuru toprağa bakan yüzünüzü yukarıya
çevirin, yıllardır size okuttukları saçmalıklarla dolu olan kitaplardan
kafanızı kaldırın. Onlar size gerçek dostluğu gerçek aşkı öğretmez. Etrafınıza
bakın. Ne görüyorsunuz? Şaşkın şaşkın bakan sürüyle insan. Fakat hepsi öyle mi?
Elbette değil. Anlamaya çalışın dostlarım. Bir sevda uğruna boynuna ip
geçirilen şu dostunuzu anlamaya çalışın. İdam mı edileceğim? Edileyim fark
etmez. Çünkü ölüm yalnızca uzaklaşmaktır kısa bir süreliğine sevgiliden, ta ki
o da yanına gelene kadar.” Cümlesini bitirdikten hemen sonra ayağının altındaki
tahta plaka çekilmişti. Isabel birden kalabalığı yararak Kevin’in yanına kadar
koştu. Tutup onu kaldırmaya çalıştı, ölümden kurtarmaya çalıştı. Fakat Kevin
artık nefes almıyordu. Son bir kez Kevin’in gözlerine baktı ve “yanına
geliyorum sevgilim” diye bağırarak göğsüne hançeri sapladı. En yakın dostunu ve
uğruna en yakın dostunu idama sürüklediği Isabel’i gözleri önünde yitiren Chris
olduğu yerde dondu kaldı. Isabel’in bunu yapmasını beklemiyordu. Kalabalıktan
sessizce uzaklaştı. Biraz ileride dar bir sokağa girdi. Kevin’in dediklerini
düşündü birkaç dakika, en yakın dostunun son sözlerini. Sevdiği uğruna her şeyi
yapabilecek olan aşığın aslında kendisi olmadığını anladığı anda, insanlar
Azrail’in kulakları sağır eden çığlığını andıran silah sesiyle irkildi. Artık
dostlar ve sevgililer tekrar bir araya gelmişti.
Yorumlar
Yorum Gönder